KARAR VERME
Kasım 2015’de yapılan 37. Vodafone İstanbul Maratonu’nda 10K koştuktan sonra gelecek sene çıtayı biraz daha yükseltmeliyim demiştim. 2016’nın Nisan ayına geldiğimizde ise 15K için kaydımı yaptırmaya karar verdim. Nisan, mayıs havaların ısınmasını bahane ederek çok da fazla antreman yapmadan bu iki ayı geçirdim. Ne zaman yaz geldi ve çalışmaya başladım o zaman koşudan uzaklaştım. Eylül ayının ikinci haftası gelmişti ve ben iki aydır tek tük antreman yapıyordum. Kendimi motive edecek bir şey bulmalıydım. Tam da aklıma uzun zamandır almak istediğim ve sürekli ihtiyacım yok diye ertelediğim Asics Kayano 22’ler geldi. Evet kendime güzel bir hediye vererek tekrardan antremanlara başlayabilirdim.
Ayakkabı’yı giydim ve ilk koşuma çıktım. Allah’ım bu jel taban ne harikaymış! Daha önce giydiğim köpük tabanlı koşu ayakkabıları gerçekten koşu ayakkabısı mıymış?
Bir süre antremanları sektirmeden devam ettim. Uzun süren aralardan sonra ilk koşular hem fiziksel olarak hem mental olarak bedeni çok zorlar. Uzun süredir çalışmayan kaslar ağrı verirken, vücut nabzı ayarlayamadığı için nefes nefese kalır. Bu sırada beyin devreye girerek; koşamıyorsun! Koşamazsın! diye içten içe yiyip bitirir.
HAZIRLIK VE SAKATLIK
Antremanlar kör topal giderken bir gün sevgili hocam Ümit Göktepe’yi aradım. Son zamanlardaki koşu geçmişimi anlatıp, 45 gün içinde 15 KM koşmak istediğimi belirttim. Kendisi sağolsun 40 dakika boyunca telefonda nasıl bir yol izlemem gerektiğini anlattı ve programımı oluşturdum ve ilk antremanıma başladım.
İlk antremanım bitti ertesi gün dinlenmedeyken ertesi gün kaldırımda bulunan ufacık çukura düşerek sol ayağımı incittim. Daha önce benzer bir şekilde sağ ayağımı kırıp fark etmediğim için hastaneye gitme kararı aldım. İlkokul arkadaşım Mehmetcan’ı aradım kendisiyle buluşup kahvemizi içip soluğu hastanede aldık.
Röntgen, muayene derken sadece 3 dakika içinde ayağıma çatlak teşhisiyle alçı konulmuştu. İşte bu beni gerçekten psikolojik olarak baya etkiledi. Bir yandan koltuk değnekleri ile yaşamaya alışmam gerekiyordu. Bir yandan sınav dönemim öncesi okuldaki son derslerimi kaçırmamam gerekiyordu. Ertesi gün ilk iş kendi ortopedi uzmanıma gözükmek oldu. Kendisi de çatlak teşhisini onayladı. Ancak alçının ayağı tembelleştirdiği için çıkarmak istediğini söyledi “Hiç değilse 2 hafta kalsın hocam” dedim. Çünkü ayağımda alçı varken kendimi dış tehlikelerden koruyabilirdim. Öbür türlü koşu geleceğimi tamamen tehlikeye sokabilirdim. Kendisi pek istemese de kabul etti. Ayağım yaklaşık 2 hafta alçıda kaldı. Ayağım alçıdan çıktığında maratona sadece 10 gün kalmıştı ve ben şişme atel ile ayağımı korumaya çalışıyordum.
Maraton’da koşmak bir hayaldi. Ancak bu hayalden de öte benim için psikolojik bir savaşın başlangıcıydı. Koltuk değneği kullanırken, engellilerin gündelik hayatta karşılaştığı bir çok sorunu yaşamış oldum. Koltuk değneğinin bana verdiği en büyük zarar ise bir daha koşamayacakmışım gibi hissettirmesiydi. Alçı ayağımdan çıkmış yürüyebiliyordum ama hala koşamayacak gibi hissediyordum. Bunu yenmenin tek bir yolu vardı koşmak!
Öncelikle doktoruma tekrardan muayene oldum ve tekrardan röntgen çektirdik. Ayağım iyileşmişti. Kendisine koşu durumunu sorduğumda koşmamda bir sakınca olmadığını ancak bileğimi iyi korumam gerektiğini, ısınma ve soğumalarımı ihmal etmemi söyledi.
15K Yarışıma bir hafta vardı ve benim hiç antremanım yoktu. Antremansız bir şekilde yarışa gidecektim. Sağlıklı mıydı? Tabiki de hayır. Yine olsa yapar mıydım? Kesinlikle yapardım. O psikolojiden kurtulmanın benim için tek çıkar yolu koşmaktı.
Yarıştan bir gün önce BAU’dan can dostum Tamer ile buluşup koşu kitini verdim. Kendisiyle beraber koşacaktık. Ona 6.00 pace ile koşacağmı ancak duruma göre yavaşlarsam beni beklemeden basıp gitmesini söyledim. Yarış için çok heyecanlıydım. Hem AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin – Her adım bir hayat projesi için bağış topluyordum ve bağışçılarım için o mesafeyi tamamlamalıydım, hem ilk 15K koşum olacaktı, hem de Florya Çaylaklar ailesinden 4 arkadaşım Nur, Ayşegül, Mine ve Şule maraton koşacaklardı.
YARIŞ GÜNÜ
Maraton öncesi kendi hazırlıklarımı tamamladıktan sonra. Maraton koşacak Florya’nın Melekleri içinde hazırlıklarımı tamamladım. Kendim 15K koşup marmaray’la Kazlıçeşme’ye geçip onları yolda yakalayayıp fotoğraflarını çekecek, müzik çalacak, onlarla beraber koşup destek verecektim.
Yarış günü geldi çattı. Saat 5.30’da rüzgarın sesiyle uyandım. Hava tahminlerine göre saat 4’de yağış bitecekti ancak dışarıda kıyamet gibi bir fırtına ve yağmur vardı. Yola çıkıp Üsküdar’da Tamer ile buluşup start noktasına hareket ettik.
Başlangıç noktasında ikinci ailem olan AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin Atletizm Kulübü ve Gönüllü Koşucuları ile beraber aile fotoğrafımızı çekildik. Adım Adım ile beraber iyilik peşinde koşan bir çok arkadaşımla buluşup birbirimize başarılar diledik. Derken yarış başladı.
Tamer ile beraber Nike’ın 6.00 pacer’larının peşlerine takıldık ve yıldız’a kadar bu şekilde devam ettik. Yıldız’da kendimi kötü hissedip beraber koştuğum Tamer’e sen devam et ben arkadan geleceğim dedim. Biraz tempoyu düşürerek devam ettim. Bu sırada yolda beni gören çaylak arkadaşlarımla selamlaşıp Beşiktaş’a doğru yol aldım. Beşiktaş, Dolmabahçe, Karaköy derken antrenmansızlıktan yorulduğumu hissediyordum. Hafiften ayağım da ağrıyor 10K’da bıraksam mı diye düşünürken; Galata Köprüsü’nde Nike’ın cheer up noktasına vardım. Tanımadığım bir çok insan beni alkışlayıp, çak yaparken bir yandan konfetiler havada uçuşuyordu. Bu noktada aldığım gaz ile dedim ki ben koşacağım. 1.5 KM daha tam gaz koşmaya devam ettim. Yaklaşık 11.5 km’de sağ baldırımda hafif bir ağrı hissediyordum ve hemen yavaşlamaya başladım. Tam o sırada şiddetli bir kramp girdi ve yol kenarında durmak zorunda kaldım. Germe çekme yaparak kramptan kurtulmaya etkisini azaltmaya çalışıyordum. Yarışa geri döndüm ve 15KM’yi başarıyla bitirdim. Belki koştuğum pace istediğim gibi değildi ancak ilk 15K koşum olması ve sakatlık sonrası başlamış olan psikolojik savaştan galibiyet ile ayrılmıştım.
YARIŞ SONRASI
Yarış bitti ancak daha gün bitmemişti. Hemen Tamer’le buluşup Kazlıçeşme’ye geçtik. Fotoğraf makinamı alıp iyilik peşinde koşan koşucularımızın fotoğraflarını çekmek istiyordum. Bir yandan diğer maratoncuları alkışlayarak ve müzik çalarak destekliyorduk. Ama buraya asıl gelme amacım; Nur, Ayşegül, Mine, Şule!
Onları merakla bekledim. İlk Mine’yi gördüm fotoğraflarını çektim. Beraber 500 metre koştum ve geri dönüp diğer maratoncu çaylaklarımızı beklemeye koyuldum. Sırayla Şule, Ayşegül, Nur hepsine yaklaşık 500 metre eşlik ettim. Fotoğraflarını çektim ve tekrardan Sultanahmet Meydanı’ndaki finish noktasına harekete geçtim.
Finish Noktası’nda Şule ve Mine’ye yetişemedim ancak Nur ve Ayşegül’ün finishlerini de ölümsüzleştirdim.
Finish sonrası Adım Adım ailesi ile aile pozumuzu verdik. Birbirimizi tebrik ettik. Yarış günü anladım ki bu koşu çok farklıydı. Adım Adım sayesinde güzel bir koşu grubum olmuş ve güzel insanlarla tanışmıştım. Onların gerçekten dost olduğunu o gün hissetmiştim. İyi ki varsınız Florya Çaylaklar, İyi ki varsınız Adım Adım…